Ev ile dışarı arasında ara bir form olarak: balkon
Esyalarimiza kıyafetlerimize, telefonunuza, sosyal medya hesaplarımıza, kitaplarimiza, mesleğimize, paramiza, cinselligimize, zamanımıza... hayatın içinde olduğu gerçeği ne kadar ise, bizim için anlamı o kadar olmayabiliyor.
Mesela ev 1,5 yaşındayken kesfedilecek bir dış dünya iken ne ara dışa karşı kendimizi savundugumuz güvenli bir kale hâline geliyor bilmiyorum (bkz: masumlar apartmani).
İnsanın içiyle dışı arasında ne idüğü belirsiz bir bölüm oluyor. Bu bölüm dış dünyayi benimsemelerimize göre değişiyor. Bazısı bedenindeki yağı dış hissedebilirken, bazısı hemşehrilerinin hepsini parçası hissedebiliyor. Mevzu bu çemberin genişliği veya darlığı değil. Bu çemberde hem senin dışına çıkabildiğin, hem ötekinin içeri girebildiği bir boşluk bırakabilmek.
Eve dair algimizin da bence dış dünya ile olan bağı: balkonlar. Kapi çok sert; giren çıkan aşırı kontrol altında. Ama balkondan evin gencinin sevgilisi girebilir, evden kaçmak isteyen bohcasini atabilir-atlayabilir, hatta tedbirsiz isek hırsızlar bizimle ordan ilişkiye girebilir, bi de eskiden sabahlari gazete atıyorlardı. Balkonda hem saksıda çiçek yetiştirebilmeli hem de üst kattan izmarit atana haddini bildirebilmeli.
(Not: balkonu daireye katmak veya PVC ile kapatabilmek için tüm apartman sakinlerinin(dış dünyanın) yasal olarak izni gerekiyor. Balkon tamamen iç değil)
Bu minvalde herkesin gökyüzünu görebileceği, oksijen soluyabilecegi, sigara icebilecegi(önermiyorum), sokak kedilerini izleyebileceği, çocukların oyun seslerini duyabileceği (kişiliğinin) bir balkonu olmalı.
Yoksa balkona cikamazsak birileri dünyamıza duvarlarimizi yıkarak giriyor, ve kırılan camlar yine bizim ayağımıza batıp bizim içimizi acıtıyor. Sert duvarlarimiz başımıza yıkılıyor.
コメント